***
Kafanda dönen cümleler... bir cümle... bir cümle daha... kimi zaman ardı arkası kesilmeyen haykırışlar...ama hepsi beyninin içinde, bir dışa-vurumu olmaksızın iliğine kadar kemirmektedir 24 saat.
***
Yalnızlık, mutsuzluk ve halsizlik beşer-i hallerinin bedeninde yarattığı uyku semptomları, sordurur olmuştur en saçma düşünceleri şu hayata: "Onu kıskanıyor musun?"... Hastalıklı, kötü, hatta iğrenç bir düşünce bu, ama alamazsın kendini hayatı kıskanmaktan. Annelerinin bir diğerini sevmesini kıskanan küçük çocuklar gibi, senin de toprak ana tarafından en azından bazı kardeşlerinden daha çok sevildiğini görmek okşar ruhunu -ama gör(e)mezsin-. Ya herkese eşit davransın, ya da seni de "öncelikliler listesi"ne alsın istersin. Etrafındaki insanların mutlu olduklarını görmek acı verebilir bazen, her ne kadar narsist bir davranış olsa da. Kimi zaman başkalarının da senin kadar dipte olduğunu görmek istersin, hatta sırf bu yüzden yaralarını deşmek istersin acıyacağını bile bile. Sadist bir tatmin duyarsın senden daha hüzünlü birini gördüğünde. Hayat tarafından daha çok sevildiğini görme huzuruna erişirsin; ancak o zamanlarda anlarsın sana da iltimas geçildiğini.
***
Günler geçer. Sen hala aynı koltukta, aynı pencerenin önünde yaprakların dökülüşüne ve yeniden canlanışına şahit olursun. Ruhsal ya da fiziksel bir değişimin olup olmaması önemli değil, önemli olan beyninin içindekilerin yavaş yavaş siliniyor olmasıdır. Günler geçtikçe kendine sorduğun aynı sorulara farklı cevaplar verdiğini görürsün. Olayları farklı hatırladığını, hatta bazen hatırlamadığını fark edersin. Hatırlamamak düşünmemekten değil, bilakis, yoğun bir şekilde düşündüğün ama zuhur olmayan kişilerden kaynaklıdır... Gözlerini, hatlarını, yüzlerini, kırışıklıklarını en ince ayrıntısına kadar hatırlıyor olsan bile yavaş yavaş kayıp gitmektedir beyninden. Bir kar mevsimi, sonra bir kar mevsimi daha... Geçip giden kar mevsimlerinin ardı sıra gider aklından her bir kırışıklık şahs-ı muhteremlere ait... Acıdır, kanatıcıdır... Bilmezler... Ama sen fark edersin... Fark ettiremezsin...
***
Onlar bilir, onlar görür, onlar duyar, onlar söyler, onlar anlatır... Onlar hep yaşamıştır. Onlar tanık olmuştur bir çok şeye. Onlar deneyim sahibidir. Onlar kazanmış ve onlar kaybetmiştir. Onlar tadını çıkarmış ve onlar tüketmiştir. Anlamlı, anlamsız konuşurlar. Sorsan da sormasan da konuşurlar... Dünyanın sefasını süren de, cefasını çeken de onlardır. Hatta sükût eden de onlardır. Sen nesindir, senin dile bile getiremediğin düşüncelerinin ne önemi vardır? Kimseye anlatamadığın yaşancanın ne değeri vardır? Onlar, onlar, onlar... Toprak ananın en sevdiği evlatları, her konuda söz sahipleri... Ama bilmezler... ve sen fark edersin... Fark ettiremezsin...
***
Sormak istediğin ne çok hesap vardır toprak anaya... Kılını kıpırdatamazsın... Oysa onlar olsa, en ufak yarada avazları çıktığı kadar bağırır, dünyayı inletirler... Ondan sonra senin sessizliğine bakıp bencil derler... Oysa yaptığın tek ve en büyük bencillik, benzer şeyleri yaşamalarını dilemendir... Çünkü bilmezler ve fark ettiremezsin...