Bu benim dünyam değildi!

:)

25 Kasım 2009 Çarşamba

Gitarım, ben ve Sınav şeyleri...

2 gündür yaşadığım hayatı tekrar gözden geçirmeme yol açacak sıkıntılı anlar geçirmekteyim. Üst üste gelen sınav kafilesi, bir de üstüne seminer sunumum derken, bünyeyi hat safhada zorladım. Üstümde artıkları kalmış domuz gribinin öksürük versiyonları da feci derecede ciğerlerimi zorlamakta. Ben sanırım hayatımda böyle öksürmedim. Hani deprem öncesi gelen artçılar şeklinde başlıyor, arkadan büyüğün ne zaman geleceğini kestiremiyorsunuz. İlginç bir vaziyet. Bir an önce bayram tatili gelsin diye bekliyorum. Belki biraz kendime çeki düzen vermeye zamanım olur.

Bu sınavlar ve hastalıklarla ziyadesiyle dolmuş olan günlerime bir de gitar resitallerimi ekledim. Sevgili ev arkadaşım Dilan sayesinde, eski gitar çalma şevkim geri geldi. Nedense hep sıkışık zamanlarda olmadık günlük hobiler ve gezmelerden kendimi alamıyorum. Ya sınavların var di mi, daha ne geziyorsun, otur çalış... İşte bu zihniyet bende hiçbir zaman var olamadı, olamayacağından endişe etmekteyim.

Ne yapacağım ben? Hayatımı ve zamanımı nasıl organize edeceğim konusunda ciddi sıkıntılar yaşıyorum. Acaba eskiden de böyle miydim?... Hiç hatırlamıyorum... İyice sorumsuz oldum. Mütemadiyen kitap okumak, gitar çalmak, uyumak istiyorum. Ben mi mezun olacakmışım bu sene =)

Aman diyim ben size, bugünün işini yarına bırakmayın. Şu an seminer dersini düşürmek üzereyim. Kafamda zaten düşürdüm de, yarın derse gitmemekle resmen de düşmüş olacak. Çok saldım bu sıra, çook...

İşte bu da bugün gitarımla çıkardığım Ogün Sanlısoy şarkısından bir kuple:

Dönüp dolaştım hep aynı yerlerde...
Neden, nasıl, niye, benzerim nerde...
Bir ben kaldıysam, düşünüp duran...
Bir ben kaldıysam, üzülüp duran...

Bir daha mı genç olacağız canım? =) Hepinizi sevgiyle kucaklarım...

18 Kasım 2009 Çarşamba

DG ile İlgili Yeni Gelişmeler

Az evvel bir arkadaşım (Sinemciğim'e buradan selam ederim) domuz gribi ile ilgili yaşanan yeni gelişmeler ile ilgili beni bilgilendirdi. Virüs mutasyona mı uğruyormuş, ne oluyormuş, neler dönüyor etrafta, ve son olarak whattzzz goin oaann in here??!! diyor ve sizi linkteki habere yönlendiriyorum:

http://www.haberturk.com/haber.asp?id=187173&cat=220&dt=2009/11/18

Temiz dişler, sağlıklı gülüşler dilerim.

11 Kasım 2009 Çarşamba

Domuz ve Domuzcuk

Son 3 gündür hastayım... Yüksek desibelli öksürük, burun tıkanıklığı, kart bir ses, halsizlik, dolu bir göğüs... Sanırım 2 haftadır insani yaşamın sınırlarını zorlayarak kendimi çok yorduğumdan halsiz düştüm. Tam da zamanında, sınavlar başlamadan 1 hafta önce, sınavlara çalışacakken. Hep de böyle olur zaten.
Doktora gitmedim. İşin aslı "domuz gribisin!" diyip beni müşaade altına alacağından korkuyorum :) Tabi bu süre içerisinde çevreme mikrop yaymaya devam ediyorum. İnşallah domuz gribi değilimdir. Sahi, bu domuz gribinin belirtileri nelerdi? Normal gripten nasıl ayırt ediliyordu? İşte şimdi sizinle bana geçen gün gelen bilgilendirici maili paylaşıyorum:

DOMUZ GRİBİ:
Ateş: Sıklıkla rastlanır. Domuz gribine yakalananların %80'inde 38.3 derece ateş görülür.
Öksürük: Kesinlikle balgamsız ve halk arasında kuru öksürük olarak bilinen şekilde görülür.
Ağrı: Ciddi boyutlarda acı verici vücut ağrısı domuz gribinde yaygındır.
Burun Akıntısı: Domuz gribinde çok az görülür.
Sıtma: Domuz gribi olanların %60'ında sıtmalanma görülmüştür.
Halsizlik: Ciddi derecede halsizlik görülür.
Hapşırma: Domuz gribinde sık görülmez.
Ani Semptomlar: Domuz gribinin belirtileri 3 ila 6 saat arasında hızlı bir şekilde gelişir. Yüksek ateş, ağrı ve sızı gibi görülen belirtilerin süresi hastaya göre 4 ila 7 gün arasında değişebilir. İshal yaygındır.
Baş Ağrısı: Domuz gribinde sık olarak görülmez.
Boğaz Ağrısı: Domuz gribinde sık olarak görülmez.
Nefes Darlığı: Acı verecek şekilde görülür.

Yukarıdaki bilgiler ışığında tam olarak domuz gribi olduğum söylenemez herhalde. Bu açıdan rahatım. Eve gidip de ailesine "Merve domuz gribi olmuuş!!!" diye haber salıp ailelerinin tırsmasına, onlara bana yaklaşmamalarını tembihlemesine ve yok yere panik havası yaratılmasına sebebiyet veren sevgili bölüm arkadaşlarıma selam ederim.


9 Kasım 2009 Pazartesi

Gün

Yeni bir gün başlar ve yine kalkarsın yataktan isteksizce, belki yeni günün getireceklerinden korktuğundan, belki de dünden kalma acıları hatırladığından, bulutlu bir güne uyanırsın -hava bulutlu olmasa da-. Koridordaki aynaya ilişir gözün, aceleyle bakışlarını kaçırırsın... Ayılmak için yüzüne vurduğun soğuk su sanki hayatın gerçeklerinin yüzüne ilk vurulduğu gün gibi sert gelir, ayıltır seni... O anda aniden ve gayriihtiyari, musluğun üzerindeki küçük ayna alır gözünü. Tanıdık mıdır gördüğün yüz? Aydınlık gelir mi sana? İçten bir gülümseme oturtabilir misin hiç o surata -düşüncende de olsa- (sahi, en son ne zaman gerçekten mutlu olduğun için gülmüştün ki?) Kafanda yankılanmaktadır yine binbir saçma soru... Kurtulmak için bunlardan bir an önce evden çıkmak istersin ve üstüne dün kahve döktüğün tişörtünü geçirerek arkana bile bakmadan çıkarsın kapıdan. Şehir trafiğine karışıp kaybolmak istersin kalabalıkta, kayboldukça anılarını da kaybetmek istersin eski sokaklarda.


Caddenin kalabalığına indiğinde rahatlarsın sanki, akıp giden insan selinin bir parçası olmak, sıradanlık rahatlatır seni. Eskiden akıntıya karşı yüzmeyi seven sen, artık yaşamın tek düzeliğinde arar olmuşsundur huzuru -buna huzur denirse-. Eskiden kalabalıktan da nefret eden aynı sen, şimdi aşağı ve yukarı koşuşturan insanlara çarpmaktan rahatsızlık duymamaktasındır. Rastladığın birkaç tanıdığa isteksizce selam verip yürümeye devam edersin. Bir randevun ya da bir işin olduğu için değil... İnsanları izlemek istersin, düşüncelerini öğrenmek, dertlerini bilmek, sırf içindeki EGO'yu bastırabilmek için istersin bunu. Sevdiğini ya da sevildiğini bilemediğin gibi bunu da bilemezsin işte... Düşüncelerden kopmak isterken bambaşka düşünceler yorar beynini.

Eve gitmek istemezsin...

Hiç eve gitmek istemezsin...

Anıları hatırlamak istemediğinden değil, onları hiç yaşamamış olmayı dilediğinden dolayı...

Yine de her akşam kapıya anahtarı sokarken bulursun kendini... ve yine koridordaki aynaya olabildiğince bakmamaya çalışarak girersin dağınık odana. Es kaza bir anlık gözün kaydığında gördüğün şey de karartıdan başka bir şey değildir. Nasıl yerleştirebilirsin koca bir gülümsemeyi o karaltıya? Kim yerleştirebilir ki?

Uykun geldiğinde seni bekleyen yatağın değil, düşüncelerindir aslında...

Düşünmemeye çalışarak dalarsın, hafif bir uykuya...