Öte yandan, yürekleri dağlanmış şehit aileleri. Gariban, yılların ve yaşanmışlıkların verdiği
acılarla, yaşarken bir kez daha ölüyorlar. Evlatlarını kaybetmenin ardından, "Bir kez daha öldük, acımız katmerlendi" diyor bir şehit annesi, elinde şehit oğlunun resmi ile. Hükümetin aldığı kararlar karşısında çaresizler. Toplanmış, TBMM'de konuyu görüşmek için MHP ve CHP'den randevu almışlar. Ellerinde Türk bayrakları ve şehit oğullarının resimleri (kiminin elinde 1, kiminin elinde birden fazla resim), randevu saati yaklaşırken meclis binasına doğru yürüyorlar. Fakat o da ne! Meclis binasının daha bahçe kapısından girerken, ellerinde gururla salladıkları Türk bayraklarına el konuluyor! Neymiş efendim, meclise bu bayrakları sokamazlarmış! Türkiye'de, Türkiye Büyük Millet Meclisi'ne, Türk bayrağı sokmak yasak! Ben hayatımda böyle saçma bir şeye daha şahit olmadım. Şehit aileleri o an şok oluyorlar olmasına, ama çaresiz, meclise girerken kapıda bir bir bırakıyorlar ellerindeki Türk bayraklarını. Görüşülecek kişilerle görüşülüyor, şikayetler, sitemler bir bir dile getiriliyor. Hatta onların acılarını dinleyen bazı bakanların bile gözleri doluyor.
Sokaklarda da şehit ailelerinin ızdıraplarını dile getirişleri yankılanıyor. Kimi, oğullarının ardından bu devletin kendilerine sağladığı imkanları artık istemiyor. Bir şehit yakını, devletin kendisine verdiği protez bacağını herkesin gözü önünde kırıyor. Bu hükümete lanet okuyorlar. Bir hiç uğruna oğullarını toprağa verme hissi, onların acılarına acı katıyor. Sanki bu devlet, şehitlerini değil, şehitlerini öldüren teröristleri tutuyor.
Mahkemede bir terörist, sanık koltuğunda savunmasını yapıyor (hala neyi savunuyorsa). Bölücü elebaşı abdullah öcalandan bahsederken "sayın" sıfatını kullanıyor, Türk mahkemesinde. Savcı uyarıyor, "sayın" kullanma diye; fakat o bile nafile. Sanık kullanmaya devam ediyor, ve hiçbir şey olmuyor. Büyük Türk Mahkemeleri, "sayın abdullah öcalan" kelimeleri ile inliyor.
İnanın, şu kareleri izlerken kahroldum. Şehit ailelerinin gözyaşlarına mı yanayım, teröristlerin zevkten dört köşe olmalarına mı... Ne yalan söyleyeyim, açılım açılım ayağına bile olsa, bu kadarını beklemezdim. Halk kan ağlıyor. Herkes durumdan şikayetçi. Yine de yaşanıyor işte tüm bunlar. Hak ediyor muyuz? Biz bir gece daha rahat uyuyabilelim diye sınırlarda nöbet bekleyen, dağlarda teröristlerle çatışan, kimi zaman kahpe kurşunlara isabet olan, kimi zaman bombalı suikastlere kurban giden kınalı kuzularımız, askerlerimiz bunları hak ediyor mu?
Dilim damağım küfür etmekten kurumuş durumda. Tabi ki lanet okumak, küfür etmek bir çözüm değil. Keşke diyorum, keşke şehit ailelerinin yanında o gün ben de olsaydım. Ben de yürüseydim onlarla, acılarına daha yakından ortak olsaydım... Elimiz kolumuz bağlanmış durumda. En basitinden cumhurbaşkanlığı seçimlerinin bile kaç yılda bir yapılması gerektiği halka sorulurken, millet bu kadar gereksiz bir mevzu yüzünden kalkıp sandık başlarına yollanırken, asıl halka sorulması gereken sorular sorulmuyor, onları cevaplayanlar belli. Ne kadar boş gündemlerle halk meşgul ediliyor, öte yandan asıl konuşulması gereken mevzular alttan alttan tıkır tıkır "hallediliyor".
Hala kaç kişi destekliyor açılımı? Hala kaç kişi "Evet, doğru yoldayız" diyebiliyor? Yok efendim neymiş, açılımmış. Bu kadar fazla açan ne olur, söylememe gerek yok herhalde.