Yine gecenin bir körü ve buradayım. Hafif aralık penceremde dışarıdan beni izleyen kediciğimin patileri içeriyi yokluyor. Onu biraz sevip yollamaktan başka çarem yok. Perdeyi aralık bıraksam, sabaha kadar gitmez, benimle birlikte -o camın diğer tarafında olmak suretiyle- oturur. Camın farklı taraflarından aynı ekrana bakarız bir süre. Ben, bu saatte ilham perilerimin gelmesi için boş boş bakıyor olurum, o ise sırf ben baktığım için o yöne doğru içgüdüsel olarak bakar, ama yaptıklarımı asla anlamlandıramaz.
Sanırım bu kez cidden ertesi günden korkuyorum. Hoş, ertesi gün dediğimiz şey, teorik olarak şu an içinde bulunduğumuz tarihe denk düşüyor. Biz ne kadar istesek de istemesek de, bir şeyler devinim halinde ve değişiyor. Bunu akrep ve yelkovanla sınırlandırmak yanlış. İnsan eli yapımı saatler nasıl insanı sınırlandırabilir ki? Tam bu noktada şu soruyu sormalıyım galiba: Zaman var mı? Hatta zaman ne? Saatten ibaret olmadığı çok açık. Bir ağacın yapraklarını döküşünden tekrar yeşerinceye kadar geçen olaylar daha mantıklı bir açıklama değil mi? Ya da bir nefes alışımızdan bir dahaki nefes alışımıza kadar olagelen şey/şeyler? Cümleler bile insan yapımı... Bu yüzden tanımlayamıyorum zamanı, her defasında yetersiz kalıyorum düşüncelerimde. Sonsuzluk kavramı gibi bir şey işte.
Ben yine 1 güncük daha boş insan olayım. Vaktimi sadece harcayayım, bir karşılık almadan. Sonra bakarız bir çaresine. 1 gün bitsin ve sonra 1 yıl daha yaşamaya kaldığım yerden devam edeyim. Bakalım ne kadar gidecek bu böyle... Aynı anda olmak istediğim o kadar çok yer var ki...En çok da senin yanında olmak istiyorum canım babacığım... Ruhun şad olsun...
8 Şubat 2010 Pazartesi
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)
ellerine sağlık..
YanıtlaSiltşk =)
YanıtlaSil