Yine düşüncelerine dalmışsın, en sevdiğin mor koltukta, soğuk ellerini ısıtmak için tuttuğun kahve kupası dışında etrafında sıcak gelebilecek hiç bir şey yok gibi. Sadece oturmak bile bazen yorar insanı. Derinlerdeysen eğer, -yani düşünsel açıdan demek istiyorum- oraya kadar inmek yormuştur bedenini, ağrıları hissediyorsun beyninde, omurgan, her zamanki kamburluğun yüzünden artık sitem edercesine düzelmeyi istemiyor ve sen, -yine sen- sadece duvardaki tablodan gözlerini bir an bile ayıramayan bir aptaldan farksız görünüyorsun dışardan bakılınca.
Yağmur damlalarını ağır çekimde izlemeyi denedin mi hiç? Ya da dalgalı bir denizdeki hortum hareketlerini? Belki de çözümü çok farklı yerlerde arıyorsun. Yoksa soracağın soruları mı demeliydim? Doğru ya; sorular da, cevaplar da aynı kapıya çıkıyor aslında. Tek bir cümlecik ya da cümleler dizisi... Anlamların ne önemi var? Hayatın ta kendisi tamamıyla anlamsız geliyorken sana, anlamların ne önemi var? İstediklerin bitti mi şimdi? Ne de olsa ne soru kaldı, ne de cevap. İsteklerinin sonu geldi mi?
En derinlerde olmalısın aslında, ya da en yükseklerde. Derinlere indiğinde yüzeyi seyretmek, ve ışıktan başka bir şey görememek; veyahut yükseklerde iken aşağılara bakmak ve ağaçtan, topraktan, kimi zamansa buluttan ve sisten başka hiç bir şey olmadığını zannetmek... Oraya kadar kovalayamaz düşüncelerin seni herhalde. O kadar güçlü ayakları, o kadar güçlü vücutları yok onların. Beynin oyun oynayamaz sana oralarda daha fazla. Küçük beyaz noktacıklar da görmezsin, uyandığında...
Yine çelişkidesin. Hem temiz hava istiyorsun, hem erimiş oksijen. İkisinin de iyi geleceğini düşünüyorsun, peki nasıl? Yoksa istediğin tek şey sessizlik mi? Ama odan da sessiz işte, mor koltuğundan başka bir şey yok gibi odada. Saatinin tik-taklarını duyabileceğin kadar sessiz hem de -işte bir başka güven verici ses-... Düşüncelerde olabildiğin kadar denizlerde ya da gökyüzlerinde de derinlere inebilmeyi isterdin, hep. Evet evet, düşüncelerini daha fazla ötekileştirebilirsin belki, çok çok daha uzaklara gidebilirsen eğer... Hep bahsi geçen "hedef nokta"ya fırlatabilirsen kendini bir ok gibi, 12'yi vurup 50 puanı alabilirsin sonuçta...
Küçük bir hatırlatma yapıyor sana yine beynin: "Hedefe en yakın noktalardan biri de 1 puanlık noktadır!"... Oysa hiç fırlamasan, elde var sıfır...

Hiç yorum yok:
Yorum Gönder